Thursday 31 December 2020

Zafer Dilek: Adı pek bilinmeyen, ama müziklerini herkesin bildiği Türk Sineması kahramanı

 

30 Ağustos 1944 doğumlu sanatçı, ismini de bu günden, yani Zafer Bayramı'ndan almış. Gitardan tutun da piyanoya kadar birçok enstrüman çalabiliyor. Türkiye onu, hazırladığı enstrümantal albümleriyle tanıyor. Bugün bir Kemal Sunal ya da Zeki Alasya - Metin Akpınar filmi izlediyseniz, o filmlerde duyduğunuz melodilerin büyük bir kısmı ona ait. Bülent Ersoy'dan Ajda Pekkan'a kadar birçok isimle çalıştı, aranjörlük yaptı. Ünü Türkiye sınırlarını aştı, yurt dışından da çeşitli teklifler aldı. Zafer Dilek, müzikten hiçbir zaman kopmadı, ama son yıllarda geçmişe kıyasla daha sakin bir hayat yaşıyor. Fırsat buldukça da perşembe günleri Kadıköy'deki Barış Manço Kültür ve Sanat Merkezi'ne gidiyor, diğer sanatçı dostları ve hayranlarıyla buluşuyor. Arkadaşım Erdem Küçük ile ben de 1 saat boyunca kendisiyle sohbet edebilme şansına eriştik. Bize vakit ayırdığı ve kibar tavırları için kendisine çok teşekkür ediyoruz!

"İlk 3 plağım yeniden basılamıyor, çünkü..."

5 tane albümüm var. Bu, dördüncüsü (Elinde, benim getirdiğim "Oyun Havaları" CD'sini gösteriyor). İlk 3 albümüm Yonca Plak'tan, dördüncüsü Devir Plak'tan, sonuncusu da Emre Plak'tan çıktı. İlk 3 albümümün mülkiyet hakkı hala Yonca Plak şirketinde. Ossi Müzik, bu 3 plağın yeniden basılması için Yonca Plak'la iletişime geçtiyse de olumlu bir yanıt alamadı şimdilik.

"Avuçlarımda Hala Sıcaklığın Var / Köroğlu 45'liğindeki bu fotoğraf, Taksim'de, Gezi Parkı'nın Hilton'a giden tarafındaki yolun başında çekilmiş. Yıl, 1970. Anlık olarak çekilen bu fotoğrafın sahibi ise, Asu Maralman'ın eşi Orhan Şevki..."

Sahaflardaki ikinci el plaklar pahalı oluyor, ama bu arz talep meselesi. Sonuçta antika da sayılır onlar. Yaptığım tüm plaklarım bende var, ama master kayıtları bende yok.

Bu dördüncü albümü ise, Devir Plak ile ortak yaptığımız için mülkiyeti bende. Böylece Ossi Müzik'e verdim ve CD'sinin hazırlanması mümkün oldu.

"Bir plak şirketi kurup Sel Plak'a ait dükkanın belli bir kısmını kiralamıştık"

Unkapanı'nda ne olup bitiyor bildiğim için plak yapım konusunu da biliyordum. Orhan Şevki ile birlikte Ozan Plak'ı kurmuştuk. Hep plak şirketlerine kazandırıyoruz, bu sefer de biz şirket kuralım demiştik. Bu firma ile 4 tane 45'lik yayınlamıştık. 2 tanesi Ömür Yüksel 45'liği, bir de halk müziği okuyan bir kız vardı, adı şu an aklımda değil. Mekanımız da Sel Plak'a ait bir dükkanın belirli bir kısmıydı. Orayı kiralamış ve siparişleri oradan yönetiyorduk.

Aranjörlük...

1970'li yılların ilk yarısı. O yıllarda Hilton Oteli'nde çalışıyorum. Önder Bali Orkestrası ile "Bergama Zeybeği'ni" yapmıştık. Bir de "Gülnihal" diye plak yaptık. Bunlar da Yonca Plak'tan çıktı. Sonra 72'de profesyonel anlamda aranjörlüğe başladım. Stüdyoda birçok sanatçıya çaldım. Ajda Pekkan, Esin Engin, Tanju Okan, Cengiz Coşkuner gibi isimler. Mesela Esin Engin benim plağımda çalmıştı, ben de onun plağında. Böyle paslaşmalarımız oluyordu.


"İlk başta benim şarkılarım benim ismimle çıkmıyordu"

5 Long Play'imden bir tanesi, "Zafer Banu Hülya" ismiyle çıktı. O, sözlü bir albümdü, diğerleri de enstrümantal. "Bergama Zeybeği" plağı çok ses getirmişti, ama o plak başta benim adımla değil de Önder Bali ismiyle çıktı. Sonra benim albümüme de koyduk. O sıralar şarkıları tanınan isimlerle sunmak daha iyiydi. Ben tanınmıyorum tabii, Önder Bali bizden büyük ve iyi müzisyendi. Gülnihal de onun adıyla çıktı. Sonra da benim adımla çıkmaya başladı. "Bütün Meyhaneleri Dolaştım İstanbul'un" çıktı, sonra gerisi de geldi...

"Türkiye'de enstrümantal müziği ben başlattım diyebilirim"

İşin enteresan tarafı, o ilk yıllarda Türkiye'de sözlü müziğin yanısıra enstrümantal müziğin ilgi görebileceği ihtimali kimsenin aklında yoktu. Ben başlattım diyebilirim. Aslında bilinmeyen bir şey değildi, zira birçok Avrupa orkestrası vardı. İlgi gördü ve 80'lere kadar devam ettirdik. Şu sıralar ise pek ilgi kalmadı. Potansiyel yaratan bir talep ortamı yok şu an.

"Kaba bir hesap yaptım, şimdiye kadar 35 sanatçının albümlerini yapmışım aranjör olarak"

Mesela Gökhan Abur. NTV'de hava raporu sunuyor. Sezen Aksu, Muazzez Abacı, Bülent Ersoy, her tarzdan birçok sanatçı. Benim kökenim biraz türk sanat müziğinden gelmedir. Profesyonel bir geçmişim yok, ama severdim. Bu müzik türlerine hakim olduğum için bu tür talepler geldiğinde batı müziğiyle harmalayarak aranjmanlar yapabiliyordum ve çok talep geliyordu bana.

"Garo Mafyan'ı ben teşvik ettim"

Garo Mafyan VE Turan Yükseler. bu ikisini aranjörlüğe biraz da ben teşvik ettim. çünkü işler çok olunca daha fazla iş alamıyorduk. başka kim var? aklıma bu ikisi geliyordu, ama aranjörlük yapmıyorlar, orkestra müzisyenleri sadece o sıra. Ama o potansiyelleri var. ikisiyle de görüştüm, "Yapabilirsiniz, yapın" dedim. Olur mu olmaz mı derken girdiler ve alıp yürüdüler.

Yurt dışından gelen plak teklifi

Bir gün Manchester şehrinden, Thomas Dominic diye bir adamdan telefon geldi. "Ben prodüktörüm, albümlerinizi dinledim, şu albümünüzden 2 tane şarkıyı alıp karma etnik müzik plağımız için kullanmak istiyorum" dedi. "Olabilir, ama bu parçaların mülkiyeti bende değil, plak şirketinde. İsterseniz numarasını veririm, konuşursunuz" dedim. Onlar görüştüler ve ben unuttum bu olayı. Galiba çıktı bu plak. İşlerim yoğun olduğu için pek üstüne düşmedim.

"1962 ile 1986 arası, bu işin altın devriydi"

Oğuz Zulik vardı, Ermeni asıllı piyanist ve aranjör. Faruk Akel Orkestrası'ndaydı ve ben de bass gitar çalıyordum. 68-69 senesi. Caz parçalar çalardık. Timur Selçuk bir ara aranjörlük yapmıştı. Sonra sıkıldı ve Sıraselviler'de dershane açmıştı. Pek sıkıntıya gelen biri değildi. Neticede 1962 ile 1986 yılları arasında bu işin altın devri yaşandı.

"Teknoloji ve şehirlere göçün etkisiyle beğeni profili değişti"

Şu an yapılan albüm ve içerikleri konusunda fikriniz vardır. Tabii ki yıllar arasında büyük değişiklikler var. Sebep de şehirlere göçün artması ve teknolojinin gelişmesi. Şehirlere göç, beğeni profilini de değiştirdi. Gece kulüpleri vardı eskiden, şimdilerde ise kalmadı. Batı müziği yapardık genelde, arada da Türkçe parçalar olurdu hafif müzik türünde. İyi bir talep vardı.

"Kulüpler sadece 10 Kasım'da kapalı olurdu"

Düşünebiliyor musunuz, 10 Kasım, Atatürk'ün ölüm günü hariç yılın her günü kulüpler açık kalırdı. Öyle yoğun bir dönem yaşadık ve günümüze geldik. Aslında bu normal bir süreç. Tüm evren değişim içinde, ama bu iyi mi kötü mü bunu da ilerleyen yıllarda fark edecekler sanırım.

"2006'da sahneyi bıraktım, ama müziği değil"

2006'da saheyi bıraktım, ama müziği değil. Aranjörlüğüm devam ediyor. Tek tük çalışmalar yapıyorum. Eski tangoculardan Necdet Koyutürk'ün oğlu Erden Koyutürk ile "Papatyalar" gibi ünlü tangoları teknolojik imkanların da yardımıyla baştan sona yeniden yaptım. Tek tük işler geliyor, ama zaten ortamı biliyorsunuz, bir beklentim yok, bizim için istikbal yok artık (gülüyor).

Aslında çok yetenekli gençler var. Üzülüyorum onlar için. Şimdi albümler satılsın diye değil, konserlere referans olsun diye yapılıyor.

Sanal gerçeklik gözlüğüyle konser

Teknoloji bizi nereye götürür bilmiyorum, ama mesela aklımdan şöyle geçiyor. Ben bilim kurguya biraz meraklıyım. Mesela internet ortamından, 3 boyutlu görüntülü ve paralı konserler. Evde oturup, gözlüğü de takıp büyük ekranda, sanki konser salonundaymış gibi izliyorsun.

Plak almana gerek yok belki, aç interneti dinle, ama canlı konserler ücretli olmak durumunda. Masraf var, emek var ve bu insanların ekmek parası sonuçta. Ama bu tip teknoloji destekli konserler ileride yaygınlaşabilir.

"Yaptığımız işlerle iz bırakabildiysek ne mutlu bize!"

Önemli olan, yaptığımız işlerle bir iz bırakabildiysek ne mutlu bize! Bizi teşvik edecek, itekleyecek bir unsur yok şu an. En son diyordum ki, bir otelin lobisinde, tek piyano eşliğinde 5-7 çayı hafif müzikleri yaparım. Gerçi yakın zaman kadar bir grup da çalıştırdım ben.

Grup Demans

Latin müziği yapan bir gruptu. 2 yıl kadar sürdü ve ben de klavye çaldım. Grupta hem eski profesyoneller hem de müziği seven, nota bilgisi bulunan amatör müzisyenlerden oluşuyordu. Güzel aktiviteler oluyordu, parasal bir beklentimiz yoktu. Grubumuzun solisti Belgin hanım, başarılı bir bankacı ve müziğe tutkuyla bağlı olan biriydi. Ne yazık ki bir cinayete kurban gitti ve grup böylece dağıldı.

Sayısız Türk filminde izinsiz olarak kullanılan müzikleri

Benim telif alma hakkım var aslında. Mesam'a üyeyim, fakat burada Müyorbir devreye giriyor. Müzik Yorumcuları Meslek Birliği, ama buraya üye değilim. Biraz ihmal ediyorum aslında bu konuyu beni. Şener Şen ve Kemal Sunal'ın birçok filminde benden izinsiz olarak müziklerim kullanıldı. O filmler 70'li yıllarda yapıldı, Mesam ise 1986'da kuruldu. Yıldırım Gürses çok uğraşmıştı bu işler için. O filmler daha çok oynatılacaktır televizyonlarda. Ayağımda şu an bir sorun var, uzun yol yürüyemiyorum. Havalar biraz daha serinlesin, oraya gidip bildirim yapacağım "Bu müzikler bana ait, gerekli olan hakkımı tahakkuk edin" diye.

Ben Mesam'a üye olurken bir forum dolduruyordum. Formda besteci, söz yazarı ve işlemeci diye haneler var, ama yazılması zorunlu değil. "Neden?" demiştim Atilla Özdemiroğlu'na. İşlemecinin isminin yazılması bestecinin insiyatifindeymiş. İster yazar, isterse de yazmazmış. Saçma gelmişti bu bana ve bu halen değişmemiş.

"İnsanlar müziklerinizi biliyor, ama Zafer Dilek'i ismen ve sima olarak pek bilmiyorlar" dediğimde...

Ama bunu değiştirmek çok zor. Genelde kimse merak etmiyor. Mesela Elvis bir şarkı söylüyor, "She is Not You" diye. Herkes zevkle dinliyor. İyi hatırlıyorum, plak ilk çıktığında dinliyoruz, çok seviyoruz, biz de söyleyelim diyoruz falan... Ama o şarkı Elvis'in değil. O sadece okuyor. Şarkının bir bestecisi var, onu kimse düşünmüyor. Sektörün içinde olanlar merak ediyor ve öğreniyor. Tüm dünyada böyle.

"O melodileri bugün yapamam."

Yıllar evvel yaptığım besteleri bugün yapamam. Yani yaparım da, bugünkü kafamla, düşüncelerimle yaparım. Tabii yılların bir birikimi var, ama geçmişte o şarkılar öyleydi, dolayısıyla en güzeli de onlardı. Şimdi geçmişe bakıp, "Şurası şöyle olsa güzel olurdu", ama işte o an için geçerliydi o. Öyle yapıldı ve o an için en güzeliydi o. Sanatın her dalında geçerli. Her şey yapıldığı zamanki haliyle en güzelidir. Mısır piramitleri mesela (gülüyor).

"70'ler Türk Sineması'ndaki erotik furya, müzik albümlerinin kapaklarını da etkiledi"

70'li yıllarda Yeşilçam'da erotik film furyası vardı ve 80'e kadar sürdü. O furya, bizim Unkapanı'nı da etkiledi. Hatta bırak bizi, yabancı enstrümantal plaklarda bile benzer görseller vardı. Ne de olsa karşı cins ilgi çekiyor.

"Ama öte yandan yakışıklı bir adam var burada" diyorum...

Oraya hiç değinmeyelim. Hızlı yıllar yaşadık.

"Sosyal medyada yokum"

Sosyal medyada yokum. Hiç hesabım yok. Facebook'ta birisi benim adıma hesap açmış. Mümkün olsa o sayfayı kaldırtmak isterim. Gerçi yapanın da kötü niyeti yok sanırım. Sadece bir e-posta adresim var, o kadar.

"4 tane yeni bestem var, ama..."

4 tane bestem var, kimsenin duymadığı, bilmediği. 2'si hafif müzik, 2'si de sanat müziği formunda. Evde, bilgisayar ortamında hazırladım. Gerisi de kafamda duruyor. Yarım olan bestelerim de var, ama zaten şu an bir talep yok. Bunları tamamlayıp bir albüm olarak çıkarmayı düşünmüyorum şu an.

Vakit ayırdığınız için tekrar çok teşekkür ederiz!


-

https://www.sabah.com.tr/teknokulis/haberler/2016/08/24/roportaj-zafer-dilek-ile-muzik-turk-sinemasi-ve-teknoloji-uzerine?paging=1

Thursday 16 July 2020

Interview with Doug Aldrich (The Dead Daisies): About Holy Ground, Kiss, Dio and more!


Doug Aldrich, bence Gibson Les Paul kullanan en karizmatik gitaristlerden biri. Yalnızca karizma duruşuyla değil, kariyeriyle de dikkat çeken bir isim aslında. Öyle ki çalıştığı isimler arasında Whitesnake ve Dio gibi efsane markalar var.
Belki çoğu kişi bilmez, ama henüz genç bir delikanlıyken Kiss'in de kapısından dönmüşlüğü var. Gitar performansıyla grubun beğenisini kazansa da, genç ve tecrübesiz oluşu sebebiyle "yeni gitarist" olarak kabul edilmemişti.
Biliyor musunuz? Doug'un elinde özel bir demo var. Dio ile kaydettikleri ve henüz kimsenin duymadığı bir demo. Dediğine bakılırsa etkileyici bir iş ve belki de önümüzdeki günlerde dinleme şansına erişiriz.
Sonrası mı, aslında sayılacak çok şey var, ama isterseniz günümüze yakın dönemlere gelelim...
Aldrich, 2016 yılından bu yana hard rock grubu The Dead Daisies'in lead gitaristi konumunda yer alıyor. Ekip arkadaşlarıyla pek çok albüme ve konsere imza attılar. Hatta karantina döneminde de boş durmuyor ve sıradaki The Dead Daisies albümü "Holy Ground" için çalışıyorlar. Bir yandan single'lar da geliyor.
Mesela yakın zamanda "Unspoken" geldi, ki grubun kadrosunda artık efsane Glenn Hughes da var. Ağustos ayında yeni bir şarkının daha yayınlanması gündemde. Bu yılın sonu - önümüzdeki yılın başı itibarıyla da Holy Ground albümünün yayınlanması ve konserlerin tekrar başlaması gündemde...
Hatta 2021 konserlerinden bir tanesi de İstanbul'da olabilir. Bu tabii ki bir "ihtimal" sadece, ama düşüncesi bile güzel. Hele de evlere tıkılıp kaldığımız şu sancılı dönemde!
-
The Dead Daisies'in harika gitaristi Doug Aldrich ile 10 Temmuz'da, yani Dio'nun doğum gününde, Skype üzerinden görüntülü bir röportaj gerçekleştirdik. Bağlantı kalitesinde yaşanan düşüşler sebebiyle zaman zaman ses ve görüntü kalitesi de düştü haliyle.
Röportajda, The Dead Daisies'in yaklaşmakta olan yeni albümü "Holy Ground"tan Kiss ile geçmişte yaşananlara, Dio'nun henüz duyulmamış demo kaydından sosyal medya alışkanlıklarına (Ki Pyjama Jam isimli gitar eğitim video serisi de var) ve hatta bilgisayar oyunlarına kadar pek çok konuda sohbet ettik. Evet, evet, Türkiye'yi de seviyor ve tekrar gelmek istiyor.
İyi seyirler.

Sunday 21 June 2020

Kurtalan Ekspres'ten Ahmet Güvenç ile röportaj


Bir müzik efsanesi Ahmet Güvenç ile Röportaj
Yıllardır gitmediğim köyüme birkaç günlük de olsa özlem gidermeye gittim. Aksilik bu ya, sadece tatlı şeylerle değil, biraz da sevimsiz şeylerle hasret gider dedi memleketim. Ufak bir kaza geçirdikten sonra hasta halimle büyük şehre, kurulu düzenime geri döndüm. Dün, "Acaba ilaç saatim gelmiş midir?" diye düşünürken telefon çaldı. Telefonun ucundaki isim, Kurtalan Ekspres'ten Ahmet Güvenç'ti. Ahmet ağabey ile konserlerde kısa kısa sohbet imkanımız oluyordu, ama telefonda ilk kez sohbet etmiştim ve doyumsuzdu doğrusu. Sonra kendi kendime, "Evet, ilaç saatim gelmiş ve ilacımı da aldım Ahmet ağabey sayesinde" dedim. 19/07/2015 - 17:21...
Çocukken Dönence'yi izlerdim ve pijama lastiğimi gererek onun bass gitar çalışını taklit ederdim...

- Ahmet Güvenç olarak Türk müzik tarihinin en önemli isimlerinden birisiniz. Birçok önemli isimle çalıştınız ve önemli işlere imza attınız. Geriye dönüp baktığınızda neler hissediyorsunuz?
Açıkça söyleyeyim, elimden geleni yapmaya çalıştım. Kendim için bir şey hissetmiyorum. Hiçbir zaman yaptığım bana yetmiyor. Elimden gelenin daha fazlasını da yapmaya çalışıyorum. Yani "Ben şunu yaptım, bunu yaptım" demeyeceğim. Onu derlerse ben öldükten sonra başkaları diyecek. Onu demek bana düşmez.
- Nick the Chopper zamanında Kurtalan Ekspres'e dahil olmuştunuz sanırım. Peki bu süreç nasıl gelişti?
Şöyle söyleyeyim. Nick the Chopper bir albüm. Yani ben gruba girdiğimde Belçika'da çıkmış İngilizce bir albümdü. Girdiğim sıra önce o parçalarla çalışıyorduk, çünkü elimizde başka parça yoktu yapacak. Ondan sonra da Yeni Bir Gün albümünü yaptık.
Fehriman (Uğurdemir) diye bir arkadaşım vardı, gitarcıdır. Kılıç Danışman ile birlikte üçümüz, Barış Manço'nun yeni bir formasyon yapmak istediğini öğrenince gidip Barış ile tanıştık. Ben Londra'dan yeni gelmiştim. Konuştuk tabii, o sıralar grup bayağı kalabalıktı. Ama dediğim gibi o sıra sadece Nick the Chopper vardı elimizde. Mesela her sene fuara gidilir, ama biz gidememiştik. Sonra Fehriman ayrıldı, Kılıç kaldı. Bir süre sonra Bahadır (Akkuzu) katıldı gruba. Celal Güven ve Caner Bora da vardı. Biz beşimiz oturup Yeni Bir Gün'ü yaptık. Böylece hayatımız değişti. Yeni Bir Gün'ü yapana kadar bayağı bir zorluk çektik.
- Barış Manço ile dünyayı gezdiniz, birçok güzel şey yaşadınız. Hatta "Hiçbirimiz Japonca bilmiyorduk, ama Barış otelden çıktı, baktık ki Japonca konuşuyor. Meğerse odasında çalışmış" demiştiniz daha önce...
Odasında da değil. Biz Japonya'ya gitmeden önce 15 gün kayboldu ortadan. Sadece provalara geliyordu. Sahneye çıktığımızda Barış Japonca bir şeyler söyledi ve hepimiz şaşırdık. Meğerse hızlandırılmış Japonca dersi almış. Barış, bir millete kendi diliyle hitap etmenin çok önemli olduğunu söylerdi, böyle de saygılı ve düşünceli biriydi.
- Yıllar evvel verdiğiniz bir röportajınızda, "Eskiden çok zor şartlar altında müzik yapıyorduk, bass gitar teli bulmak bile zordu" gibi bir söyleminiz vardı. O zor günlerden biraz bahsederek günümüzle kıyaslama yapar mısınız?
Birçok ülkede konserler verdik ve ülkemizi temsil ettik, ama imkanlar olarak çok kısıtlı zamanlardı. Bass gitarımın teli bile kaçaktı, çünkü ülkemizde yoktu. Düşünebiliyor musun, Türkiye'yi temsil ediyoruz ama birçok imkana sahip değiliz. Şimdi ise öğrencilerim geliyor, hangi gitarı, hangi teli alalım diye sorabiliyor örneğin.
- Gruba Bahadır Akkuzu dahil olduğunda, Barış Manço'dan grubun ismini değiştirme teklifi gelmiş, ancak siz Kurtalan Ekspres'i devam ettirmek istemişsiniz. Değişiklik teklifi geldiğinde hiç önerilen isim olmuş muydu? Eğer olduysa neydi bu isimler ve Kurtalan ismiyle devam etmenizdeki sebepler nelerdi?
Kurtalan Ekspres, bilinen, güzel ve anlamlı bir isimdi. Biliyorsun, Siirt'in Kurtalan ilçesi var ve Kurtalan Ekspres isimli tren de orada. Bu ismi sevdiğimiz için değiştirmek istemedik. Zaten farklı bir isim önerisi de gelmemişti. Bir de bu sene ismimizin kaynağına ilk kez giderek Kurtalan'da konser verdik, treni gördük ve fotoğraflar çekildik. Çok özel ve unutulmaz anlardı.
- Dönence'nin sizin de yer aldığınız bir demo versiyonu var ve Nejat Tekdal tarafından internette de paylaşılmıştı. Şarkı neden o haliyle düzenlenerek yayınlanmadı sizce? Gerçekten çok mu sert kaçıyordu Barış Manço'nun düşüncesiyle ve iki versiyon olarak (Daha evvel Dağlar Dağlar'da Manço'nun yaptığı gibi) yayınlanılması düşünülmüş müydü?
"Şarkı o haliyle çok sertti ve o yüzden değiştirildi" gibi bir şey yok. O kayıt, bizim ilk Dönence provamızdı. Dolayısıyla üzerinde çalışarak son halini ortaya çıkardık ve iyi ki de böyle yaptık. Dönence, müzik tarihine damgasını vurmuş şarkılardan bir tanesi.

- Bir ağabeyimin üç sorusu:
1. Dönence’nin sözlerinin 12 Eylül göndermesi içerdiği doğru mudur?
 Doğru değil. Biz zaten söylemek istediklerimizi hep açıkça söyledik.
2. Sinan Çetin'in 14 Numara filmi için yaptığınız müziklerin CD ya da plak olarak dinleyiciye sunulma ihtimali var mı?
Maalesef olmayacak. Sinan Çetin filmi hazırladı, bizi çağırdı ve filmi göstererek hadi çalın dedi ve biz de işe girişerek müzikleri ortaya çıkardık. Ama bunların albüm olarak çıkması olası değil.
3. Kılıç Danışman ile görüşüyor musunuz?
Evet, arada telefonlaşıyoruz. Birbirimize hala sevgimiz ve güzel bir dostluğumuz var. Yüzyüze görüşemiyoruz ama, çünkü Fransa'da yaşıyor. O yüzden beraber değiliz.
- Başka bir ağabeyimin sorusu: Eskiden 45’lik ve uzun çalarlarda kullandığınız fotoğraflar için nasıl çalışmalar yürütürdünüz?
Eskiden yurt dışında da yaşayanların Türkiye'ye eşya getirme izni vardı. Herkes işte araba getirir, buzdolabı getirir, onu getirir, bunu getirir... Barış Manço ne getirdi biliyor musun? İki tane makara ve iki tane televizyon kamerası. Çok ön görülü bir adamdı. Bütün provalarımızı o makaralara kaydederdi. Yapacağımız kliplerin provalarını da o iki kamerayla çekerdik. Dolayısıyla hiçbir şey sanıldığı gibi tesadüf değildi. Çünkü Barış'ın bu konularda da bilgisi vardı ve her şeyi planlı programlı yapardı. Fotoğraflarımız da aynen öyledir. Bir gün fotoğraf çekilmek için zaman ayarlardık ve hep birlikte çekilirdik.
- Yıllar evvel Barış Manço ve Kurtalan Ekspres olarak Almanya'da katıldığınız bir programda, bir tren vagonunda performans sergilemiştiniz. O performanstan söz eder misiniz?
Evet, programın ismi  Bio'nun İstasyonu idi ve zaten sunucunun ismiydi Bio. Adama eski bir tren istasyonunu vermişler ve çekimler orada yapılıyordu. Almanya'nın bayağı meşhur bir programıydı ve orada Hal Hal'ı çalmıştık. Her şey planlıydı ve o performansta güzel sololarımız vardı, şarkının başka hiçbir versiyonunda olmayan. Almanya'daki Türkler de programa katıldığımız için oldukça sevinmişti.
- Kliplerde, konserlerde ve TRT'deki performanslarınızda giydiğiniz elbiseler de çok dikkat çekerdi. Eğri Büğrü videosundaki panço tipi elbiseniz ve Dönence'deki kolsuz, omuzları sivri elbiseniz örneğin. Giysileri nasıl seçerdiniz?
Hepimiz nasıl istiyorsak öyle giyiniyorduk. Sokakta da öyle dolaşıyorduk. Giydik giydik attık sonra tabii, durmuyor artık o elbiselerimiz. O zamanlar yaşam şeklimiz öyleydi.
- İki tane Göğe Selam albümü ve bu albümlerde çok değerli eserleri yorumlayan çok değerli isimler gördük. 2. albümün üzerinden yıllar geçti ve açıkçası Göğe Selam 3 gelecek mi diye merak ediyoruz, ya da yepyeni Kurtalan şarkılarından oluşan bir albüm, ne dersiniz?
Yeni bir takım oluşumların içindeyiz. Zannediyorum artık birkaç yeni parça yapacağız. Açıkçası Göğe Selam serisini de sürekli devam ettirmenin bir anlamı yok. Gerekli tepkiyi zaten o albümler için aldık. Güzel de oldu, grubu da bir yere getirdi. Şimdilerde de yepyeni şeyler yapalım diyoruz. Ek olarak Yaşar Kurt ile de çalışmalarımız olacak.

- Son röportajlarınızda 70'ler sound'unu yakalayabildiğiniz için çok mutlu olduğunuzu söylüyorsunuz. Peki yine bir eskilere dönüş olarak "plak formatında albüm" düşünceniz var mı? Göğe Selam 1 ve 2'yi dijital format ve CD formatında görmüştük.
70'ler sound'unu günümüz müzisyen algısıyla yaptık. Özellikle 70'lerde kullanılan analog klavyeler var. Onların sesleri bugünkü cihazlarda yok. Klavyecimiz Bülent (Güven), sağolsun o seslerin hepsini buldu. O sesleri kullanabildiğimiz için öyle dedim, çünkü bizim her zaman kullanmak istediğimiz sesler onlar.
Plak tarafına gelirsek... O albümlerdeki parçalar, tam da kütüphanelik parçalar. İyi müzik dinleyen birinin albümlerinin arasında olması gerekir. Göğe Selam albümleri plak olarak da yapılacaktı, ama yapılmadı. Bu biraz da yapımcıyla alakalı bir durum.
- Kurtalan Ekspres'in güncel kadrosuna baktığımızda oldukça güzel işlere imza atılıyor. Peki siz neler düşünüyorsunuz?
Ekip gayet güzel çalıyor ve müzikal açıdan hiçbir sıkıntım yok. Zaten biraz da benim istediğim şekilde oluyor o işler. Sahne disiplinimiz, uyumumuz, her şey güzel gidiyor şu anda.
- Bir süre önce Şevval Sam ile The Mekan'da verdiğiniz konserin belki de en ilgi çekici performansı, Alla Beni Pulla Beni idi. Cidden canlı canlı kolay kolay dinleme fırsatımızın olmadığı bir şarkı bu. Peki Şevval Sam ile bu şarkıyı stüdyoda kaydetme düşüncesi olmaz mı yeni albüm için?
Eh, konserlerde tek başına pek söylenmiyor tabii, içimizden biri çıkıp da kız taklidi yapamaz haliyle. Dolayısıyla bir kadın sanatçıyla sahne aldığımızda bunu daima yapıyoruz. Albüm tarafından bakacak olursak, şimdiye kadar yapılanlar gayet güzel ve onun için de daha fazla eskileri yorumlayalım düşüncesinde değiliz. Ama konser performanslarımız sürecek tabii.
- Bir süre önce Hard Rock Cafe İstanbul, Türk sanatçıların değerli eşyaları koleksiyonu kapsamında Moğollar'dan sergilemek üzere özel eşyalar almış ve bunun ilerleyen günlerde Barış Manço ve Kurtalan Ekspres gibi isimlerle de devam edeceği söylenmişti. Mesela bass gitarınızı verir misiniz?
Benım de bir bilekliğim orada. Bas gitarımı vermem ama, o benım kolum ve benle mezara girer ancak. Organik bir bağ kurduğum bir aleti nasıl vereyim!
- Hayatınızdaki en unutulmaz konserlerden söz eder misiniz? Son dönemde Siirt - Kurtalan'da verdiğiniz konser de çok mutlu etti sizi sanıyorum, verdiğiniz demeçlerde de okuğudumuz kadarıyla...
Çok fazla var, binlerce hatta. Mesela bir keresinde Antalya'da Aspendos'a çıktık Barış Manço ile ve 20 bin kişi vardı. İngiltere'de Rainbow Theatre'da verdiğimiz konser inanılmazdı. Japonya konserleri muhteşemdi. Yani pek çok konserimiz başarılı geçti.
- Konserlerin yanında bir de eğitimci tarafınız var. Nişantaşı'nda bir akademiniz var ve eğitimler veriyorsunuz. Biraz bahsedebilir misiniz ve konserler bir yanda, eğitim süreci bir yanda, hepsine birden yetişmek kolay olmasa gerek.
Bir şekilde hepsi birlikte devam etmek zorunda. 30 seneyi aşan bir eğitimciliğim var. Burası Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir okul ve diploma verebiliyor. Ben, yerime adam koymak zorunda hissediyorum kendimi. Yani ben gittiğim zaman 40-50 tane adam benim yolumdan yürüsün ki bu ülkede güzel şeyler olsun istiyorum.
- Şu an konserlerinizde hangi ekipmanları tercih ediyorsunuz?
Şu an 73, Fender Jazz Bass'ım var. Marcus Miller bass kullanıyorum, yine Fender. Bir de Marcus Miller'ın yaptığı yeni bir bass var. 3-4 konserdir onu çalıyorum, çok memnunum. Amfi olarak Hartke kullanıyorum.
- Kendi adıma konuşmam gerekirse, bass gitarın dikkatimi çektiği ilk an, çocukken TGRT’de izlediğim Dönence klibindeki Ahmet Güvenç’ti. Pijamamın lastiğini koparmış ve ayağımla gererek sizi taklit etmeye çalışmıştım. Peki Ahmet Güvenç neden bass gitarı tercih etti?
Çok teşekkür ederim :) Zaman içinde bir enstrümana karşı bağınız oluşabiliyor. Ben de Grup Bunalım'dan beri bass gitar çalıyorum. Çok sevdiğim bir alet. Bir de monoton bir alet değil. Jaco Pastorius ile bambaşka yollara gitmiş, şimdilerde de mesela Marcus Miller ile. Çok seviyorum yani.

- Eğer müzik yapmıyor olsaydınız ne yapmak isterdiniz?
Herhalde yine müzik yapardım. Bu soruyu düşünemiyorum bile. Ama ne yaparsam yapayım, hep en iyisini yapmaya çalışırdım. Ayakkabı bile yapsaydım, en iyisini yapmaya çalışırdım.
- Son olarak, ülkemiz zor bir süreçten geçiyor. Özellikle böyle günlerde kaybettiğimiz değerlerimizi daha çok arıyoruz, özlüyoruz, elimizdeki değerlerimize de daha sıkı sarılmamız gerekiyor açıkçası. Siz bize lazımsınız! :) Şu an ülkemizin içinde bulunduğu durumun sanata etkisini nasıl görüyorsunuz?
Ne zaman kolay bir süreçten geçti ki? :) Her ülkede bir Kültür Bakanı vardır. Bizim ülkemizde de bu bakan Barış Manço gibi biri olsaydı keşke. Bilmeyen insanların yaptığı yorumlarla sanatın çok kötü etkilendiğini düşünüyorum. Yüzeyden bakarak sanatın derinliklerine inmek mümkün değil. O yüzden söylenen sözlere dikkat edilmeli. Büyük laflar, karşısında tepkiyi de getiriyor. Sana şöyle söyleyeyim. 2023 gibi parçalar, her zaman avangard parçalardı. Dönence de öyleydi. O parçalar, inanın bana, Anadolu köylerine gittiğimiz zaman inanılmaz beğeniliyordu. Dolayısıyla Türk halkına verilen şeyin az olduğunu düşünüyorum. Çok daha fazlasının verilmesi gerektiğine inanıyorum. Yani ülkemizde opera ve bale gibi dallara da destek verilmesi lazım, engel olmamak lazım. Keşke her şehrimizde bir tane büyük orkestra olsa, her şehrimizde opera olsa... Bu eksikliklerimizin bir an önce giderilmesi gerektiğine inanıyorum. Sanatın her şekilde desteklenmesi lazım.
Değerli vaktinizi ayırdığınız ve güzel sohbetiniz için teşekkür ederim :)

Thursday 4 June 2020

Röportaj: Lemmy Kilmister! Ölmeden önceki belki de son röportajı

Başlangıç notu:

Bu röpotaj, Lemmy hayata gözlerini yummadan yaklaşık 1 ay önce gerçekleştirildi. Aslında DeliKasap dergisinin yeni koleksiyoner sayısında yayımlanacaktı, ancak dergi çıkmayınca yazı da 2 sene gün ışığı göremedi. Sonrasında da Trip! Dergi'nin ilk sayısı itibarıyla okuyucuya nihayet sunuldu.



Fırsattan istifade, rock ikonu Lemmy Kilmister ile ufak bi soru - cevap seansı!

"Kimle tanışmak istersin?" diye sorsalar, uzun bir liste çıkarabilirim ve o listedeki ilk isimlerden biri de kesinlikle Lemmy Kilmister olur. Lemmy baba ve grubu Motörhead, geçtiğimiz ağustos ayının sonuna doğru Bad Magic isimli yeni albümünü hayranlarıyla buluşturdu. Eh, konserler de arka arkaya geliyor. Son yıllarda ciddi operasyonlar geçiren Lemmy'nin sağlığında arada ufak aksaklıklar olsa da gelen son bilgilere göre taş gibi ve daha da iyi olacak.

Hazır yeni albüm çıkmış ve ortada Türkiye konseri söylentileri varken Lemmy baba ile bir röportaj gerçekleştirelim istedik. Ne zaman ki "Hadi soruları yollayın" dediler, işte o an heyecanımız başladı. Soruları hazırlamaya koyulurken arkadaşlarımızın da merak ettiği bazı soruları dahil ettik listeye.
Sabahın ilk ışıklarıyla sorularımızı yolladık ve belki de yine votka + portakal yudumlayan Lemmy Kilmister'dan "kısa ve öz" cevaplarımızı aldık. E mutlu da olduk!

Yeni albüm, Bad Magic hakkında neler söyleyebilirsin?

- "Bildiğin gibi, bu yeni bir Motörhead albümü. Şu an birçok ülkede bir numarada yer alıyor. Sanırım nasıl olduğu hakkında karar vermek için dinlemek zorundasın. O kadar da kötü olamaz."

Bad Magic, 28 Ağustos 2015 itibarıyla satışa sunuldu. Bu soru - cevap seansını gerçekleştirdiğimiz esnada ülkemizde henüz çıkmamıştı. Lemmy'den cevapları almamın üzerinden birkaç gün geçmişti ki kapımı postacı çaldı ve elime bir paket tutuşturdu. İçinde Motörhead penaları ve grup üyeleri tarafından imzalanmış Bad Magic albümü vardı. Nasıl mutlu oldum anlatamam, ama yeni albüm hakkında bir şeyler söyleyebilirim.



Bad Magic, 13 şarkıdan oluşuyor. Victory or Die isimli harika şarkıyla başlayarak ya hep ya hiç mesajını veriyor ve albümde The Rolling Stones'un Sympathy for the Devil şarkısının başarılı bir Motörhead yorumu yer alıyor. Oldukça tempolu bir albümle karşı karşıyayız. Davullardan gitar sololarına, vokallere kadar her şey çok iyi. Albümde dikkat çekici bir diğer şarkı olarak da Till the End'ten söz edebilirim. Kesinlikle çok iyi bir slow.

Unutmadan, Lemmy çoktan bir sonraki albüm için konuşmaya başladı bile. Eğer işler yolunda giderse, önümüzdeki 2 yıl içinde Motörhead'ten yeni bir albüm daha gelecek. Emeklilik yok anlayacağınız!

Sosyal medya kullanıyor musun ve bir akıllı telefonun var mı?

- "Bir iPhone telefonum var, ama sosyal medyada yokum, hem de hiç."

İnternet, sosyal medya ve akıllı telefonlar, artık birçoğumuz için olmazsa olmaz. Müzik dünyasından  da birçok örnek görüyoruz. Özellikle tanıtım ve hayranlarla iletişim için sosyal medyanın önemi büyük. Lemmy ise, bu işi tanıtım şirketlerine bırakıyor.

Sence teknoloji, müziği geliştiriyor mudur? Artı ve eksi yönleri var mı?

- "İnsanlar teknolojiye çok fazla odaklı ve çok kafa yoruyorlar. Artık gerçek kamera görmek çok zor. Sadece akıllı telefonlar görüyorsun ve insanlar her konserde akıllı telefonlarıyla bir şeylerin fotoğraflarını, videolarını çekmekle meşgul. Böyle yapınca da müziğe eşlik etmeyi, konseri unutuyorlar."

Spotify, Apple Music, YouTube gibi dijital müzik servisleri hakkında ne düşünüyorsun? Öte yandan plaklar da geri döndü...

- "Dijital erişilebilirliğin doğru şey olup olmadığı hakkında pek emin değilim, ama sanırım süreç dediğin de budur. Plakları seviyorum ve sanıyorum daha fazlasıyla geri dönecektir."

Son yıllarda elde edilen veriler, özellikle Amerika ve İngiltere'de plak satışlarının tekrar yükselişe geçtiğini gösteriyor. Bu sebeple müzik şirketlerinin plaklara yönelik çalışmaları arttı. Ses kalitesine önem verenler olduğu gibi sadece bu akımdan yararlanarak para kazanma derdinde olanlar da var. Eh, işin analog sistem tarafı da var tabii.

  
Şu aralar favori içeceğin ne?

- "Votka + portakal."

Binden fazla kadınla birlikte olmuş biri olarak, yolun başında olan bir gence ne tavsiye edersin?

- "'Öpmedim' ve 'Bir şey söylemedim.' Ayrıca, etrafta uçuşan her söylentiye de inanmamalısın."

Sosyal medyada bazen kampanyalar görüyoruz. "Lemmy for the President", "Ozzy for the President" gibi. Ne düşünüyorsun? Belki de sen başkan olsan dünya daha iyi olur...

- "Ha ha, asla olmaz. Benim görüşümü biliyorsun. Benim görüşüme göre bütün politikacılar yalancıdır."

Senin için "Lemmy is God" da deniyor...

- "Tanrı, benden daha uzun."

Eğer müzikle uğraşmıyor olsaydın, ne yapardın?

- "Bu konuda hiçbir fikrim yok. Daha önce bunun üzerine hiç düşünmedim. "

Savaş tarihi üzerine büyük bir koleksiyonun var. Peki o koleksiyonda Türk ve Sovyet ordularına ait eşyalar da var mı?

- "Evet, var tabii ki. Koleksiyonumda tüm dünyadan özel bir şeyler var." 

Jimi Hendrix ile en iyi anın neydi?

- "En iyi an ya da en iyi hatıra hakkında bir bilgim yok, çünkü çok çok uzun süre önce onunla çalışmıştım. Belki de her şeyi denemiştik birlikte ve her şey yeniydi o zamanlar."

Love Me Forever şarkısı gerçekten ölü bir sevgiliye mi yazıldı?

- "Şarkıyı yazmaya başladığımda aklıma sözler geliyordu ve ben de yazıyordum. Her zaman şarkılara özel anlamlar yüklemiyorum."

Evlilik hakkında ne düşünüyorsun?

- "Bana göre değil."

Yeni jenerasyon gruplar arasında dinlediğin isimler var mı?

- "Hayır, yok. Hala her zaman favorim olan isimleri dinlemeye devam ediyorum."

Örneğin, ZZ Top ve Abba.

Bu aralar çizgi fim izliyor musun?

- "Gerçekten bu aralar çizgi film izlemeye pek vaktim olmuyor."

Slash ile çok iyi arkadaşsın. Nasıl tanıştınız, hatırlıyor musun?

"- Gerçekten nasıl tanıştık şu an hatırlamıyorum. Slash, gerçekten iyi bir adam ve iyi arkadaşız."

Lemmy ve Slash'in yıllar öncesine dayanan bir dostluğu var. Birlikte birçok şarkı yaptılar, klipler çektiler ve konserlerde çaldılar. Slash, Lemmy'ye çok saygı duyuyor ve Lemmy hasta yatağındayken de hep yanında oldu. Tıpkı "iyi günde kötü günde" muhabbeti gibi...


  
En büyük pişmanlığın neydi?

- "Yok öyle bir şey."

"I don't want to live forever" diyordun hani. Peki ya gerçekte?

- "O sadece şarkının (Ace of Spades) bir bölümüydü. Hiç kimse sonsuza kadar yaşamak istemez."

Motörhead'i tekrar Türkiye'de görmek istiyoruz ve bazı söylentiler de var bu konuda. Peki sizin planınız var mı?

- "Tabii ki gelmek isteriz, ama bu konularda ajansımız çalışmalar yürütüyor."

2015'te Türkiye için hem Scorpions hem de Motörhead söylentileri dolaşıyordu ortada. Hatta Alter Bridge'ten de söz ediliyordu. Ne var ki hiçbiri resmiyet kazanmadı. En azından şimdilik...

Long live Lemmy! :)

Gitti, cevap vermedi...

Not: Tırnak işareti içine alınarak italik olarak yazılanlar, Lemmy'nin DeliKasap için verdiği cevaplardır.